Pazartesi - Cuma | 09:00 - 18:00

GSM

0544 722 39 40

iletişim

bilgi@acarumut.av.tr

ANLAŞMALI BOŞANMA

ANLAŞMALI BOŞANMA NEDİR?

Anlaşmalı boşanma tarafların birlikte başvurması veya bir tarafın açtığı davayı diğer tarafın kabul etmesi halinde söz konusu olacaktır. TMK’nın 166. maddesinin 3. fıkrasında; “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Uygulamada anlaşmalı boşanma denilen bu madde hükmüne göre taraflar en az bir yıldan fazla bir süreden beri evli olmaları ve boşanmaya, mal paylaşımına, velayete, maddi ve manevi tazminata, ziynet ve çeyiz eşyalarının iadesine, iştirak ve yoksulluk nafakasına ilişkin tüm hususlarda eksiksiz ve şüpheye düşmeyecek açıklıkta yaptıkları düzenlemeler hakkında serbest iradelerinin uyuşması ve hâkimin bu düzenlemeyi onaylaması hâlinde mahkemece boşanma kararı verilebilecektir. Düzenlenecek olan anlaşmalı boşanma protokolünde ise mevcudiyeti halinde tüm bu hususlara yer verilmesi gerekmektedir.

Anlaşmalı boşanma davaları dava dilekçesinde ve protokolde eksiklik bulunmaması, hâkimin izinli/mazeretli olmaması ve içinde bulunduğumuz pandemi koşullarında Bakanlık ve HSK tarafından tekrar duruşmaların ertelenmesi yönünde görüş̧ bildirilmediği takdirde tek celsede karara çıkacaktır.

ANLAŞMALI BOŞANMA SONRASI HANGİ İŞLEMLER YAPILMALIDIR?

Mahkemece boşanma kararı verildikten sonra gerekçeli kararın yazılması için HMK tarafından öngörülen bir aylık süre bulunmakta olup gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde tarafların istinaf kanun yoluna başvurma hakkı bulunmaktadır.

Tarafların gerekçeli kararın yazılmasını müteakiben mahkeme kalemine giderek verecekleri bir dilekçe ile istinaf kanun yoluna başvurma haklarından feragat ettiklerini ve gerekçeli kararın karşı tarafa tebliğini talep etmeleri gerekmektedir.

Karar kesinleştikten sonra kadınlar açısından soyadı değişikliği nedeniyle nüfus kimliği ve ehliyetteki bilgilerin yenilenmesi gerekmekte olup pasaportunuzun varlığı halinde kimlik değişikliğini belgeleyerek seyahat edebilirsiniz. Banka vb. tüm kurum ve kuruluşlarda soyadı bilgilerinizi yenilemeyi unutmayın. Ayrıca bazen Vergi Daireleri tarafından soyadı değişikliği sistem üzerinden görülemediğinden olası hataların önüne geçmek adına soyadınızın değiştiğini Vergi Dairesine bildirebilirsiniz.

ANLAŞMALI BOŞANMAYA İLİŞKİN

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARLARI

  • Anlaşmalı Boşanmadan Sonra Maddi ve Manevi Tazminat İstenemeyeceğine İlişkin Yargıtay HGK., E. 2017/3067 K. 2019/512 T. 2.5.2019 Kararı

İşbu kararda taraflar arasında görülen “maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Seferihisar Asliye Hukuk (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesince yoksulluk nafakasının reddine, maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair karar verilmiş, karar temyiz edilmiş ve bozma kararı sonrasında Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Yargıtay HGK tarafından yapılan inceleme neticesinde ise “Boşanma kararı bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanmanın kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Ne var ki, boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere birtakım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri (TMK m.174/1-2) de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır. Bu talepler boşanma davası ile birlikte istenebileceği gibi boşanma davasının kesinleşmesinden sonra da istenebilir. Ancak ikinci durumda boşanmanın ferisi niteliğindeki bu talepler ayrı bir dava ile harç yatırmak suretiyle istenebilir hâle gelir. TMK’nın 178. maddesine göre açılan yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat talepleri için; artık yeni vakıalara dayanılması, yeniden kusur dağılım ve derecesinin tespit edilmesi mümkün değildir. Bu taleplerin değerlendirilmesinde esas alınacak kusur, boşanma davasında belirlenen ve boşanma sebebi olarak kabul edilmiş olan kusurdur. Mahkeme kesinleşen boşanma davasındaki tarafların kusur dağılım ve derecesine bakıp, nafaka ve tazminat talepleri buna göre karar bağlayacaktır. Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümü için, taraflar arasında görülen ve kesinleşen boşanma davasının incelenmesi gerekmektedir. Somut olayda da davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin TMK’nın 178. maddesi uyarınca talep edildiği, kesinleşen boşanma kararında ise kusura ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı gibi tarafların mahkeme huzurunda boşanma ve boşanmanın mali sonuçları hakkında uzlaştıkları, bu husustaki imzalı beyanlarının tutanağa geçirildiği, böylelikle mahkemece TMK’nın 166/3. maddesine dayalı olarak boşanma kararı verildiği anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda tarafların boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdükleri ve ilişkilerini tasfiye ettikleri kabul edilir. Bu itibarla anlaşmalı boşanmadan sonra artık boşanma sebebiyle (TMK md. 174/1,2) maddi ve manevi tazminat istenemez.” şeklindeki gerekçe ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. Özetle denilebilir ki; usulüne uygun olarak düzenlenen maddi ve manevi tazminat talebinin olmadığı bir anlaşmalı boşanma protokolüne istinaden mahkeme tarafından verilen ve kesinleşen boşanma kararı sonrasında maddi ve manevi tazminat talep edilemeyecektir.

  • Anlaşmalı Boşanmadan Sonra Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Yargıtay HGK., E. 2013/2085 K. 2014/30 T. 22.1.2014 Kararı

Yerel Mahkemece taraflar arasında görülen asıl dava; velayetin değiştirilmesi, birleşen dava ise; iştirak nafakası istemine ilişkindir. Mudanya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay tarafından yapılan inceleme neticesinde velayetin kaldırılmasına ilişkin davalıya atfedilecek bir kusurun bulunmadığı ve dava tarihi ile velayetin değiştirildiği tarihe kadar çocuk lehine nafakaya hükmolunması gerektiği sebepleri ile bozma kararı verilmiş ancak Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Yargıtay HGK tarafından ise “Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Buna göre, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır. Velayet, kamu düzenine ilişkin olup, bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur. Belirtilmelidir ki, velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.1992 gün ve 1992/2-140 E. 1992/248 K sayılı kararında da belirtildiği üzere, boşanma ile düzenlenen velayetin değiştirilebilmesi için velayet kendisine verilen tarafın ya da velayete konu çocuğun durumunda boşanma hükmünden sonra esaslı değişikliklerin olması şart olup, ayrıca esaslı değişikliğin önemli ve sürekli olması da gerekmektedir. Çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır. Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır. Somut olayda, velayeti anneye verilen erkek çocuk, 2003 doğumludur. Davacı tanıkları davalı annenin kusurlu davranışı konusunda somut bir beyanda bulunmadıkları gibi, davacı baba tarafından davalı annenin müşterek çocuğu gece geç saatlerde tek başına bıraktığı iddia edilmiş ise de, annenin yetişkin yaştaki erkek kardeşinin gözetimine güvenerek, çocuğunu dayısına emanet ettiği anlaşıldığından, bu konuda davalı anneye izafe edilebilecek bir kusur bulunmamaktadır. Öte yandan, davalı annenin çocuğu zeytin toplamaya götürdüğüne ilişkin iddia konusunda hiçbir tanığın görgüye dayalı bilgisi bulunmadığından, bu iddianın da yöntemince kanıtlandığından bahsetmek mümkün değildir. Kaldı ki, anneye izafe edilen her iki olay da münferit olup, süreklilik arz etmemesi nedeniyle velayetin değiştirilmesini gerektirecek ağırlıkta olduğu kabul edilemez. Belirtilmelidir ki, davalı annenin daha genç yaşta ve lise mezunu olması nedeniyle, yaşı ve eğitim durumu dikkate alındığında çocuk ile daha rahat ilgilenebileceği açıktır. şeklindeki gerekçe ile bozma kararı verilmiştir. Görüleceği üzere anlaşmalı boşanmadan sonra velayetin değiştirilebilmesi için diyebiliriz ki boşanma kararının kesinleştiği tarihten velayetin değiştirilmesine ilişkin davanın açılmasına kadar geçen sürede velayetin verildiği taraftan alınmasına neden olacak ağırlıkta bir kusurun bulunmaması halinde velayetin değiştirilmesi mümkün olmayacaktır. Ancak her somut olayın kendi içerisinde değerlendirileceğini ve boşanma ile velayete ilişkin hususların hem şahıs hem malvarlığı hakları üzerinde önemli sonuçlar doğurduğu göz önüne alınarak mümkün mertebe bir avukattan hukuki danışmanlık hizmeti alınmasını ve dosyanın avukat aracılığı ile takip edilmesini tavsiye ederiz.

  • Anlaşmalı Boşanmadan Sonra Velayetin Değiştirilmesi ve İştirak Nafakasının Akıbetine İlişkin Yargıtay HGK., E. 2017/1895 K. 2019/630 T. 30.5.2019 Kararı

İncelemeye konu olan dava, anlaşmalı boşanma protokolünden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir. “Davacı, tarafların Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşandıklarını, velayetin babaya verildiğini ve bu kararın 12.02.2010 tarihinde kesinleştiğini, hem kararda hem de protokolde, müşterek çocukların eğitim ve sair giderlerinin davalı baba tarafından yapılacağına ilişkin hükümlerin yer aldığını, daha sonra velayetin değiştirilerek müvekkili olan anneye verildiğini, davalı babanın kesinleşen protokol hükmüne rağmen üzerine düşen edimi yerine getirmediğini, müvekkilinin ödediği bedellerin rücuen tahsili amacıyla davalı hakkında icra takibi yapıldığını, borçlunun takibe itiraz ettiğini, itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davalının itirazının iptaline, takibin devamına, borçlu aleyhine %40 oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı ise boşanma davasında eksik ve hatalı olan boşanma protokolüne dayanılarak usulsüz olarak ilamlı icra takibi yapıldığını, bu nedenle şikâyette bulunduklarını ve icra takibinin iptal edildiğini, icra mahkemesinin “kesin hüküm taşımayan kararının ilamlı olarak istenemeyeceğine” hükmettiğini, muğlak ve açık hüküm taşımayan mahkeme kararına dayanılarak fahiş harcama ve gider talep edilmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddine, davacı aleyhine %20 oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece; davanın ve kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

Davacı (kadın) vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece bozulmuştur. Yerel mahkemece verilen direnme kararı davacı (kadın) vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, tarafların anlaşmalı olarak boşandığı ve ortak çocuklarının velayetinin babaya verildiği İzmir 8. Aile Mahkemesinin 2010/475 E., 436 K. sayılı kesinleşen mahkeme kararına aynen geçirilen ve tasdik edilen protokol hükmüne göre “müşterek çocukların eğitim yaşantısının sonuna kadar tüm eğitim giderleri (servis-okul yemek-gerekirse özel ders ücretleri de dahil olmak üzere) … tarafından karşılanacaktır” ibaresinin, velayetin değiştirilerek anneye verilmesi kararından sonra da geçerliğini koruyup korumadığı noktasında toplanmaktadır. HGK tarafından <sözleşme hukukuna hâkim olan asıl ilke sözleşmeye bağlılık ilkesi olup bu ilke hukuksal güvenlik, doğruluk ve dürüstlük kuralının gereği olarak sözleşme hukukunun temelini oluşturur. Anılan ilkeye göre sözleşme yapıldığı andaki gibi uygulanır. Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiği, kararda velayet hakkının babaya tevdi edildiği ve bu kararın 12.05.2010 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Taraflarca düzenlenip hâkime sunulan, hâkim tarafından da “aynen tasdikine” karar verilen protokolde tarafların aşağıdaki şartlarla anlaştıkları hususlar tek tek belirtildikten sonra 3. bentte aynen;

“3- Müşterek çocuk X için aylık 250 (ikiyüzelli) TL ve Y için 250TL olmak üzere toplam 500 (beşyüz) TL çocukların anneyle birlikte oldukları zamanlardaki masrafların karşılanmasını teminen boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren … tarafından, XYZ adına Finans Bank Güzelyalı şubesinde mevcut banka hesabına her ayın birinci günü yatırılacaktır. Müşterek çocukların eğitim yaşantısının sonuna kadar tüm eğitim giderleri (servis-okul yemek-gerekirse özel ders ücretleri de dâhil olmak üzere) … tarafından karşılanacaktır” düzenlemesinin yer aldığı görülmektedir.

Anlaşıldığı üzere, davalı baba protokol uyarınca müşterek çocukların eğitim giderlerini eğitim yaşantılarının sonuna kadar ödemeyi serbest iradesiyle üstlenmiştir. Anlaşmalı boşanma kararının kesinleşmesi ile sözleşme niteliğinde olan protokol hükümleri taraflar için bağlayıcı hâle gelmiştir ve kesinleşen sözleşme hükümlerinden tarafların vazgeçmesi mümkün değildir. Sonuç itibariyle, davalı babanın herhangi bir çekince koymadan kabul ettiği velayetin değiştirilmesi davasını gerekçe göstererek ortak çocukların mağdur olmasına yol açacak şekilde yapılan velayet düzenlemesinden bağımsız olarak ödemeyi taahhüt ettiği eğitim giderlerinden sorumlu olmadığını ileri sürmesi ve bu yönde mahkemece direnme gerekçesi oluşturulması usul ve yasaya aykırı görülmüştür.> ” şeklindeki haklı gerekçe ile bozma kararı verilmiştir. Özetle denilebilir ki; anlaşmalı boşanma protokolü ile taraflardan biri müşterek çocuk ya da çocuklar için eğitim hayatları boyunca tüm masraflarını karşılayacaklarını kabul ve taahhüt ettiği takdirde daha sonra velayet kendisinden alınsa dahi bu yükümlüğünü yerine getirmek zorunda olup edimini yerine getirmediği takdirde sözleşmeye aykırı davranışı sebebiyle sorumluluğu doğacak ve icra takibi ile karşı karşıya kalabilecektir.

  • Anlaşmalı Boşanmadan Sonra Yoksulluk Nafakası Talep Edilmesine İlişkin Yargıtay HGK., E. 2012/836 K. 2013/306 T. 6.3.2013 Kararı

Yerel Mahkemece taraflar arasındaki “Yoksulluk Nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda tarafların boşanmasına ilişkin ilamda, yoksulluk nafakasından feragat edildiği böylece nafaka takdirine yer olmadığı yönünde hüküm kurulduğu bu dava ile de yeniden yoksulluk nafakası talebinde bulunulamayacağı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir. Yargıtay tarafından dosya hakkında bozma kararı verilmiş ancak mahkemece direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, anlaşarak boşanma davasında nafaka isteği olmadığını açıklayan tarafın bu beyanının, boşanma yüzünden yoksulluğa düşmesi nedeniyle açacağı yoksulluk nafakası davasında kendisini bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay HGK yaptığı inceleme neticesinde “tarafların boşanma sırasında nihai olarak anlaştıklarını bildirdikleri ve nafaka isteğinden feragat edildiği, davacının bu beyanında açıkça yoksulluk nafakasından söz edilmemiş ise de kendisini bağlayacağı, anlaşmalı boşanmanın kesinleşmesi ile istenebilecek tek nafakanın çocuklar için iştirak nafakası olduğu, somut olayda, davacının boşanma yüzünden yoksulluğa düştüğünden bahisle nafaka isteyemeyeceği, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu” yönündeki görüşü ile direnme kararının onanmasına karar vermiştir. Esasen Yargıtay HGK vermiş olduğu işbu karar süregelen içtihatlara uygun olup eğer anlaşmalı boşanma protokolü ile açıkça yoksulluk ve tedbir nafakası istenmemiş yahut açıkça nafakadan feragat edilmiş ise daha sonra yalnızca müşterek çocuk bakımından iştirak nafakası talep edilebilecektir.

Sonuç olarak tüm açıklamalarımıza binaen her ne kadar anlaşmalı boşanma davası çekişmeli boşanma davasına nazaran daha basit bir süreç gibi gözükse de sonuçlarının ağırlığı dikkate alındığında ileride hak kaybına uğramamak adına muhakkak bir avukatın hukuki bilgisine ve tecrübesine başvurulması gerektiğini belirtelim. Eğer ekonomik gücünüz özel olarak avukat ile anlaşmaya yetecek düzeyde değil ise bulunduğunuz il/ilçedeki adli yardım bürolarına başvurarak tarafınıza avukat görevlendirilmesini talep edebilirsiniz.

*Makalede yer alan tüm Yargıtay kararları lexpera.com.tr’den alınmıştır.

Av. Ayşe ACAR UMUT & Av. Ünal Can ACAR