Pazartesi - Cuma | 09:00 - 18:00

GSM

0544 722 39 40

iletişim

bilgi@acarumut.av.tr

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2017/2411 K. 2021/995 T. 14.9.2021

1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Aile Mahkemesince verilen her iki davanın reddine ilişkin karar, davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı-karşı davalı vekili 12.10.2011 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 06.03.1972 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu ve Ankara’da yaşadıklarını, tarafların aralarındaki sorunların 2009 yılında başladığını, müvekkilinin torununa bakmak üzere İzmit’e kızının yanına gitmek zorunda kaldığını, davalının ise Samsun’da bulunan eve tadilat yaptırmak bahanesiyle Samsun’a gittiğini, bu tarihten sonra müvekkilini arayıp sormadığını, ilgilenmediğini, ihtiyaçlarını karşılamadığını, kız kardeşi Sema’ya evlenme teklif ettiğini, hakaret ve küfür içerikli mesajlar çektiğini, tüm bu olanlar üzerine davalının müvekkiline kötü niyetli olarak Ankara 8. Aile Mahkemesinin 2011/173 D. İş sayılı dosyası ile terk ihtarı gönderdiğini, müvekkilinin evi terk etmek kastı olmadığını, yaşanılan olaylar nedeniyle tarafların bir araya gelmesine imkân bulunmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 500TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 20.000TL maddi, 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talep etmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili 29.03.2012 tarihli karşı dava dilekçesinde; davacının evine ve eşine karşı ilgisiz olduğunu, 1979 yılından beri yatağını ayırdığını, son olarak torununa bakma bahanesi ile evi terk ettiğini, bir daha dönmediğini, yakın çevresine ayrılmak istediğini beyan ettiğini, müvekkilinin tüm barışma girişimlerinin sonuçsuz kaldığını ve son çare olarak Ankara 8. Aile Mahkemesinin kararı ile eve dön ihtarında bulunduğunu, müvekkilinin bu ihtarda samimi olduğunu ancak davacının ihtara muhalefet ettiği iddiasıyla tarafların terk hukuksal sebebine dayalı olarak boşanmalarına, müvekkili yararına 20.000TL maddi, 10.000TL manevi tazminat ödenmesine, 70.000TL değerindeki ziynet eşyasının iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 4. Aile Mahkemesinin 13.06.2012 tarihli ve 2011/1486 E., 2012/862 K. sayılı kararı ile; erkek eşin baldızına evlilik teklifinde bulunduğu, buna rağmen kadın eşin zapta yansıyan beyanlarına göre bu duruma barışırız ümidiyle ses çıkartmadığını belirttiği, kadının bu açıklamasının geçimsizliğin ruhuna uymadığı, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre terke dayalı eve dön ihtarını aldıktan sonra evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı dava açılmasının mümkün bulunmadığı, “barışırız ümidiyle bekledim” şeklindeki beyanların hoşgörüyü çağrıştırdığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, erkeğin terke dayalı boşanma davasına yönelik yapılan incelemede ise; her ne kadar dava yasal unsurlara uygun olarak açılmışsa da erkeğin baldızına yapmış olduğu evlilik teklifi nedeniyle kadının eve dönmemekte haklı olduğu gerekçesiyle karşı davanın da reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.06.2013 tarihli ve 2013/6084 E., 2013/17995 K. sayılı kararı ile;

“…Hüküm davacı-davalı (kadın) tarafından kendi davası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı-davacı kocanın, eşinin kardeşi Sema’ya evlenme teklif ettiği ve eşine hakaretler içeren mektup ve mesajlar yazdığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Ankara 4. Aile Mahkemesinin 13.11.2013 tarihli ve 2013/1253 E., 2013/1460 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; bozma kararında belirtildiği gibi, evlilik birliği devam ederken kocanın gerçekleştirdiği kusurlu davranışların geçimsizlik nedeni olduğu ancak kadının terk ihtarı kendisine tebliğ edildikten sonra boşanma davasını açtığı, erkeğin eve dön ihtarını tebliğ alan kadının geçimsizliğe dayalı olarak boşanma davası açma imkânın bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşten kaynaklanan kusurlu davranışlara karşılık kadın eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddenin 1 ve 2. fıkraları;

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

14. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

15. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

16. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.

17. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için üzerinde durulması gereken diğer olgu “af” hususudur. “Af” sözlük anlamı ile bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama olarak tanımlanmış olup, ceza hukukunda yer verildiği gibi özel hukuk bakımından da kanunlarımızda düzenleme yeri bulan, esasen bir haktan vazgeçmeyi içeren bir his açıklaması veya bir davranış şeklidir (HGK’nın 14.03.2019 tarihli ve 2017/2-2067 E., 2019/296 K.).

18. Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında af niteliğinde davranışlar gerçekleşmişse, artık bu davranışlar, boşanma davasının reddine gerekçe oluşturur. Boşanma davalarında af olgusunun gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için öncelikle bu yönde bir iddia ve bu iddianın kayıtsız şartsız bir irade beyanı, eğer yoksa en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranış ile ispatlanmış olması gerekmektedir. Genel bir ifadeyle af niteliğinde sayılabilecek davranışlar; barışmış olmak, af iradesini göstermek, hoşgörü ile karşılamak ve olaylara rağmen birliği sürdürmek şeklinde sıralanabilir. Eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin veya somut olayda olduğu gibi, kusurlu eylemleriyle boşanmaya sebep olan olayları gerçekleştiren eşe karşı dava açma hakkının kullanılmaması haâinin, boşanma davalarında af veya hoşgörü niteliğinde sayılamayacağı kuşkusuzdur.

19. Bu açıklamalar kapsamında elde ki davaya gelince; yerel mahkemece kadın eşin kusursuz, erkek eşin ise; baldızına yapmış olduğu evlilik teklifi nedeniyle kusurlu olduğu kabul edilmiş, bu kusurlu davranış karşısında kadının eve dönmemekte haklı olduğu gerekçesiyle erkeğin terke dayalı karşı boşanma davası reddedilmiştir. Kadının davası ise; terk ihtarını tebliğ aldıktan sonra boşanma davası açtığı ve buradan hareketle kadının bu davranışının erkeğin kusurlu davranışlarına karşı hoşgörüyü çağrıştırdığı kabul edilerek boşanma davasının reddine karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı vekilinin kararı temyizi üzerine Özel Dairece, erkeğin “baldızı Sema’ya evlenme teklif ettiği, eşine hakaret içeren mektup ve mesajlar yazdığı” gerekçesiyle kusurlu olduğu belirtilerek kararın bozulduğu anlaşılmıştır.

20. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların 06.03.1972 tarihinde evlendiği, bu evlilikten ergin iki çocuklarının bulunduğu, erkek eşin tanığı olarak dinlenen tarafların ortak çocuğu Talha’nın beyanlarına göre erkeğin emekliye ayrılmasından sonra tarafların yaz mevsiminde Ankara’da, kış aylarında ise Samsun’da birlikte yaşadıkları, ortak yaşam bu şekilde sürerken tarafların torunları ile ilgilenmek için İzmit’e gittikleri, erkeğin buradan Samsun’da işi çıkması nedeni ile ayrıldığı, sonrasında “babasının teyzesine yapmış olduğu evlenme teklifi ile ilgili” çıkan söylenti nedeni ile tarafların bir daha bir araya gelmedikleri anlaşılmıştır. Boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin “baldızı olan Sema’ya evlenme teklif ettiği” hususunda yerel mahkeme ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bunun yanında, Özel Dairece erkeğe yüklenen “eşine hakaret içerikli mektup ve mesajlar yazmış” olmasına ilişkin yapılan incelemede ise; erkek eşin, gerek ortak çocuk Tuğba’ya yazdığı mektubunda, gerekse kadına SMS olarak gönderilen mesajlarında “eşini ilk nişanlısını unutamamakla ve bu nedenle kadın görevlerini yerine getirmemekle suçladığı, ayrıca hakaret içerikli sözler söylediği” anlaşılmıştır.

21. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; baldızına evlenme teklif etmek suretiyle zaten kusurlu durumda olan erkeğin, bu haklı nedenle evine dönmeyen eşine terk ihtarında bulunduğu, ortak çocuk Tuğba’ya ve eşine hakaret içerikli mektup ve mesajlar gönderdiği, tüm bu olanlar üzerine kadın eşin TMK’nın 166/1. maddesine dayanarak boşanma davası açtığı anlaşılmıştır. Yerel mahkemece; kadının davasının reddine gerekçe olarak gösterilen, 13.06.2012 tarihli duruşmada yer alan “davalının terke dayalı boşanma davasına esas olan ihtar tarafıma tebliğ edildikten sonra boşanma davası açılmıştır” şeklindeki beyandan “kadının, erkeğin kusurlu davranışlarını hoşgörü ile karşıladığı” nitelendirmesi somut olayın özelliğine uygun düşmemektedir. Erkeğin; boşanmaya neden olan olaylara, baldızı Sema’ya evlenme teklif etmesi ve ayrıca eşine hakaret içeren mektup ve mesajlar yazması şeklinde gerçekleştirdiği kusurlu davranışlarıyla sebep olduğu, hâl böyle olunca taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte geçimsizliğin var olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu ve bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün olmadığı açıktır.

22. O hâlde; aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

*Karar lexpera.com.tr adresinden alınmıştır.