Pazartesi - Cuma | 09:00 - 18:00

GSM

0544 722 39 40

iletişim

bilgi@acarumut.av.tr

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2018/11 K. 2021/1362 T. 9.11.2021

1. Taraflar arasındaki “boşanma ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 05.07.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 17.07.2011 tarihinde evlendiklerini, müşterek çocuklarının olmadığını, müvekkilinin ailesi ile birlikte Avustralya’da yaşarken maddi-manevi anlamda çok iyi olan yaşamını bırakarak davalı ile evlenmek için İstanbul’a geldiğini, ancak bu özverisinin davalı tarafından hiçbir zaman takdir edilmediğini, davalının ağır kusurlu davranışları nedeniyle Beykoz Aile Mahkemesinin 2012/515 E. sayılı dosyası ile boşanma davası açtıklarını, tarafların evlilik birliğini kurtarmak maksadı ile barıştıklarını, buna karşın sorunların düzelmediğini, davalının sorunları aşmak yerine gerek kendisine gerekse müvekkiline zarar veren agresif, kontrolsüz ve taşkın davranışlar sergilediğini, problemlerini ailelere anlatarak durumu içinden çıkılmaz hâle getirdiğini, evlilik süresi boyunca eşine ekonomik şiddet uyguladığını, 12.05.2013 tarihinde açıklama yapmaksızın şahsi eşyalarını alarak evi terk ettiğini, davalının sürekli şekilde müvekkiline hakaret ettiğini, eşini aşağılayıcı cümlelerle müvekkilinin Avustralya’da yaşayan babasına da mesaj gönderdiğini, 07.06.2013 tarihinde işyerine gelerek olay çıkardığını, durumun karakola yansıdığını, müvekkili yararına koruma kararı verildiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 100.000TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ödenmesine, düğünde takılan tüm ziynet eşyasının davalı tarafından rızası dışında bozdurularak harcanması nedeniyle ziynet alacağına ilişkin 40.000TL, müvekkili tarafından çekilerek tamamı davalıya gönderilen ve geri ödemesi müvekkili tarafından yapılan toplam 36.710TL kredi bedeli, yine borçlarını ödemesi için müvekkili tarafından davalıya gönderilen 11.200TL nakit para olmak üzere toplam 87.910TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 19.09.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, Beykoz Aile Mahkemesinde açılan davanın davacının kendisini haklı çıkartmak üzere açtığı bir dava olduğunu, müvekkilinin kusursuz olduğunu, koruma kararının kötü niyetle alındığını, müvekkili evlilik içinde oluşan olaylara çözüm bulmaya çalışmış ise de davacının bu sorunları karakola ve adliyeye çarpıtarak taşıdığını, davacının bu agresif ve yıkıcı davranışları karşısında çaresiz kalan müvekkilinin davacının ailesinden yardım istediğini, yaşanan tartışmalar nedeni ile davacının davalıya hakaret ettiğini, davacının evlilik süresi boyunca Nurdan isimli arkadaşı ile birlikte evlilik birliğinin sorumluluklarından uzak bir yaşantı sürdüğünü, eşinden ve evinden uzaklaştığını, müvekkili ile ortak evde yaşamıyormuşçasına hareket ettiğini, yalan söylemlerde bulunduğunu, telefonuna gelen mesajlar nedeniyle güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunu, yakalandığı takdirde küfür ettiğini, birlik giderleri için bir kısım altınların satıldığı, ancak kalan altınları davacıya bıraktığını, talep edilen maddi tazminatların haksız kazanç elde etme niyeti taşıdığını, eşlerin aile birliğine güçleri oranında katkıda bulunmak zorunda olduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına kusurlu bulunan kadın eşin maddi taleplerinin reddine, müvekkili yararına 75.000TL maddi, 250.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesinin 04.12.2014 tarihli ve 2013/586 E., 2014/920 K. sayılı kararı ile; davacı erkek eşin 12.05.2013 tarihinde ortak konutu terk ettiği ve eşine hakaret içerikli mesajlar gönderdiği; buna karşılık kadın eşin ise, evlilik içinde oluşan sorunları çözmek için konuşmadığı, konuştuklarında eşine hakaret ettiği, agresif davrandığı, evdeki eşyaları davalıya fırlattığı, evlilik süresince Nurdan isimli arkadaşıyla evlilik birliğinin sorumluluklarından uzak bir yaşam sürdüğü, eşinden ve evinden uzaklaştığı, davalı ile ortak evde yaşamıyormuşçasına hareket ettiği, telefonuna gelen video görüntülü mesajı sorduğunda göstermediği, hemen sildiği, açıklama yapmak zorunda olmadığını söylediği, s…olup hayatından çıkmasını istediği, işyerinde amiri durumunda olan kişi ile ast ve üst ilişkisini aşan mesajlaşmaları dolayısıyla güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, iş ve özel hayatında evli bir kadına yakışmayacak söz ve davranışlarda bulunduğu, böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile tarafların TMK’nın 166/2. maddesi uyarınca boşanmalarına, erkek eş yararına 20.000TL maddi, 15.000TL manevi tazminat ödenmesine, kadının ziynet alacağı davasının kısmen kabulü ile 25.542TL bedelin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, kadının çekmiş olduğu kredi borcuna ilişkin davasının da kısmen kabulü ile 18.355TL alacağın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, kadının alacak istemine konu ettiği 11.200TL bedelin ise evlilik birliği içerisinde evin geçimine ilişkin harcama olması nedeni ile reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.12.2015 tarihli ve 2015/9842 E., 2015/23918 K. sayılı kararı ile;

“…Hüküm davacı kadın tarafından, kusur belirlemesi, tazminatlar, ziynet eşyası alacağının reddedilen kısmı ve para alacağı talebi yönünden, davalı erkek tarafından ise, lehine hükmolunan tazminatların miktarı, kadının ziynet eşyası alacağının kabul edilen kısmı, kadının kısmen kabul edilen kredi borcunun ödenmesi talebi, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadın ağır kusurlu bulunarak, davacı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK.md.174/1-2) isteklerinin reddine, davalının ise maddi ve manevi tazminat (TMK.md.174/1-2) isteklerinin kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı erkeğin eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğu, davacı kadının ise eşine hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacı kadına kusur olarak yüklenen güven sarsıcı davranışa ilişkin olaydan sonra taraflar barışarak evlilik birliğini uzunca bir süre devam ettirmiş olup, davalı erkeğin, kadının bu davranışını affettiği, en azından hoşgörü ile karşılamış sayılması gerektiği kabul edilmelidir. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar nedeniyle davacı kadına kusur izafe edilemez. Mahkemece kadına yüklenen diğer kusurlara ilişkin olarak ise, davalının soyut iddiaları ve tanıkların davalıdan aktardıkları beyanlar dışında dosyada bir delil bulunmamaktadır. Gerçekleşen bu olaylara göre, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminat (TMK.md.174/1-2) şartları oluşmuştur. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK.m.4, TBK. 50,51,52,58) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak, davalı erkek yararına maddi ve manevi tazminata karar verilmesi doğru görülmemiştir.

3-Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması Anayasa hükmüdür (md. 141/3). Mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da (HMK md.27) gereğidir. Yargı organları her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, sabit görülen maddi vakıaları ve bunlardan çıkardıkları sonuç ve hukuki sebepleri gerekçelerine yansıtmalıdırlar. Somut olaya gelince; mahkeme gerekçeli kararında, davacı kadının ziynet alacağı ve diğer alacak taleplerinin neden kabul edildiğine ilişkin hiçbir gerekçe belirtmemiş, bu husus gerekçede tartışılmamıştır. Bu haliyle karar, ziynet alacağı ve diğer alacak talepleri yönünden yeterli gerekçeden yoksun olup, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294/1-c maddesindeki unsurları içermemektedir. Bu bakımdan, ziynet alacağı ve diğer alacak taleplerine ilişkin istekler yönünden gerekçesiz karar oluşturulması da usule aykırı bulunmuştur,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesinin 02.06.2016 tarihli ve 2016/155 E, 2016/432 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında, kadının ziynet eşyası, kredi ve nakit para alacağına yönelik verilen ilk kararın yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle bu yöne ilişkin bozma kararına uyulmasına ve ziynet alacağı davasına yönelik olarak erkeğin 23.03.2014 tarihli duruşmadaki ikrarı ve kadına iade edeceğine yönelik çektiği mesaj gerekçesi ile kısmen kabulüne, kredi borcuna ilişkin alacak yönünden ise kadının aile birliğinin idamesi sırasında bankadan kredi çekerek harcanan ve taksit ödemeleri devam eden 25.000TL kredi tutarının faiziyle birlikte 36.710TL olduğu, bu borcun taraflarca birlikte ödenmesi gerektiği gerekçesi ile kısmen kabulüne, 11.200TL bedelli alacağın ise kadının evliliğin idamesi için zorunlu yapılan harcamalara ilişkin olarak kazancından eşine göndermiş olduğu paradan kaynaklanması ve tarafların ekonomik gelirleri ölçüsünde harcamalara ortak katılımı gerektiği gerekçesiyle reddine karar verildiği açıklanmış, kusur belirlemesine ilişkin bozma kararına ise kadının eşine hakaret etmesi dışında evi ve eşiyle ilgilenmediği, evlilik sorumluluklarını yerine getirmediği, başına buyruk davranış biçimleri sergilediği, evli değil bekâr bir bayan gibi hareket ettiği, erkek arkadaşlarıyla eşinden habersiz içkili mekanlara gittiği, içki içtiği, saat 03:00’e kadar eğlendiği, sabaha karşı eve geldiği, eşini hiçe saydığı şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışların değerlendirilmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davacının mı yoksa davalı tarafın mı ağır kusurlu olduğu, buradan varılacak sonuca göre 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 174. maddesinde yer alan maddi ve manevi tazminat taleplerinin hangi taraf yararına oluşacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere TMK’nın “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

14. Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da madem ki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

15. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

16. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

17. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174. maddesinde “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

18. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

19. Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi şeklidir. 22.06.1966 tarihli, 1966/7 E. ve 7. K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere manevi tazminat bir yönüyle de insanlardaki kırgınlık ve kızgınlığı, hatta intikam duygusunu tatmin etme aracıdır. Amacı, olaydan duyulan acı, ızdırap, elem ve kızgınlığı kısmen olsun dindirmek, olayı unutturarak tekrar normal hayata dönüşü sağlamaktır.

20. Kişilik hakları, bir bütün olarak kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilişkili ve bu varlığın geliştirilmesini hedefleyen haklar ve özgürlükler olarak tanımlanır. Bu haklar; kişiliğe bağlı, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın içerdiği değerlere herkesin saygı göstermesini isteme, kişisel değerlerin korunmasını herkesten isteme, yasaların, kamu düzeninin ve genel ahlak ile adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı verir. Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder. Bu varlıklara yönelen saldırılar ise kişilik hakkının ihlali sonucunu doğururlar. Kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme TMK’nın 23, 24 ve 25. maddelerinde yer almakta; Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi ile bu düzenlemeler tamamlanmaktadır. Ancak bu genel korumanın dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel hükümler de bulunmakta olup, TMK’nın 174/2. maddesi bu hükümlerden biridir.

21. Eldeki davaya gelince; yerel mahkemece erkeğin eşine hakaret ettiği ve ortak konutu terk ettiği, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiği, evlilik birliğinin sorumluluklarını yerine getirmediği, işyerinde amiri durumunda olan kişi ile ast ve üst ilişkisini aşan mesajlaşmaları dolayısıyla güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, iş ve özel hayatında evli bir kadına yakışmayacak eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu belirtilerek boşanmaya karar verilmiştir. Özel Daire ise; davacı kadına kusur olarak yüklenen güven sarsıcı davranışa ilişkin olaydan sonra tarafların barışarak evlilik birliğini uzunca bir süre devam ettirdiği, dolayısıyla erkeğin, kadının bu davranışını affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı, gerçekleşen olaylara göre erkeğin eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğu, davacı kadının ise eşine hakaret ettiğinin anlaşıldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kadınınsa az kusurlu olduğunu kabul ederek boşanma nedeniyle kadın eş yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat ödenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.

22. Toplanan delillerin değerlendirilmesinde; tarafların 17.07.2011 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak çocuklarının bulunmadığı, yerel mahkeme kararında kadına kusur olarak yüklenen mesajlar nedeniyle güven sarsıcı davranış eyleminden sonra taraflar arasında Beykoz Aile Mahkemesinin 15.07.2013 tarihli ve 2012/515 E., 2013/663 K. sayılı dosyası ile boşanma davasının görüldüğü, davanın 15.07.2013 tarihi itibari ile açılmamış sayılmasına karar verildiği, yerel mahkemece yapılan yargılamanın 13.02.2014 tarihli duruşmasında tarafların açılan dava ile ilgili olarak “Beykoz’daki dava açıldıktan sonra barışmıştık, huzurdaki davadan önceki süreçte tatile gidilmişti, barıştıktan sonra 9 ay kadar aynı müşterek konutu paylaşmıştık” şeklinde beyanda bulundukları, dolayısıyla kadının barışmadan önce gerçekleşen eylemlerinin eşi tarafından affedildiği, affedilen olaylarla ilgili olarak taraflara kusur yüklenemeyeceği, tarafların barıştıktan sonra dokuz ay süreyle evlilik birliğini sürdürdükleri, fiili ayrılığın ise erkeğin 12.05.2013 tarihinde ortak konutu terk etmesi ile başladığı, bu tarihten sonra yeniden bir araya gelmedikleri anlaşılmıştır. Somut olayda; tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur durumlarının barışarak yeniden bir araya gelme tarihinden dava açılma tarihi olan 05.07.2013 tarihine kadar gerçekleşen olaylara göre tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu döneme ilişkin olarak yapılan yargılama ve toplanan delillerden; 02.05.2014 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olduğu üzere tarafların mesaj yolu ile karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, bunun dışında erkeğin 07.06.2013 tarihinde kadının Avustralya’da yaşayan babasına çektiği mesajla eşi hakkında küçük düşürücü sözler söylediği, mahkemece davacı ile aynı işyerinde çalışan iş arkadaşları Emel, Çiğdem ve Gülçin’in tanık olarak dinlendiği, bu tanıklardan Gülçin’in fiili ayrılığın başladığı gün hakkında, davalının sebepsiz şekilde eşyalarını toplayarak evi terk ettiği yönünde bilgi verdiği, Emel ve Çiğdem’in ise davalı …’in kadının işyerine gelerek huzursuzluk çıkardığı ve eşini işyerinde küçük düşürdüğüne ilişkin olarak görgü sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Tüm bu anlatılanların ışığı altında; davalı erkeğin eşine ağır hakaret ettiği, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğu, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiği açıktır. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında erkeğin eşine nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek eş yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kadın eşin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğu, zira erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlara bakıldığında bu eylemlerin kadının gerçekleştirmiş olduğu kusurlu davranışların bir sonucu olduğu, dolayısıyla direnme kararının kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminatlar yönünden gerekçesinin isabetli olduğu, mahkemece bu yönlere ilişkin olarak verilen direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

24. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin kusur belirlemesi ve tazminatlara yönelik temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince oy çokluğu ile BOZULMASINA,

Davacı vekilinin mahkemece uyulan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın oy birliği ile YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 2. Hukuk Dairesine Gönderilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.11.2021 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY

1. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadının mı yoksa davalı erkeğin mi ağır kusurlu olduğu, buradan varılacak sonuca göre Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinde yer alan maddi ve manevi tazminat taleplerinin hangi taraf yararına oluşacağı noktasında toplanmaktadır.

2. Yerel Mahkemece; direnme öncesi verilen kararda erkeğin ortak konutu terk ettiği ve eşine hakaret içerikli mesajlar gönderdiği buna karşılık kadın eşin ise, eşine hakaret ettiği, agresif davrandığı, evlilik süresince Nurdan isimli arkadaşıyla evlilik birliğinin sorumluluklarından uzak bir yaşam sürdüğü, telefonuna gelen video görüntülü mesajı sorduğunda göstermediği, hemen sildiği, açıklama yapmak zorunda olmadığını söylediği, s…olup hayatından çıkmasını istediği, işyerinde amiri durumunda olan kişi ile ast ve üst ilişkisini aşan mesajlaşmaları dolayısıyla güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, iş ve özel hayatında evli bir kadına yakışmayacak söz ve davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu belirtilmiş; direnme kararında ise Özel Daire tarafından kadının eşine hakaret etmesi dışında evi ve eşiyle ilgilenmediği, evlilik sorumluluklarını yerine getirmediği, başına buyruk davranış biçimleri sergilediği, evli değil bekâr bir bayan gibi hareket ettiği, erkek arkadaşlarıyla eşinden habersiz içkili mekanlara gittiği, içki içtiği, saat 03:00’e kadar eğlendiği, sabaha karşı eve geldiği, eşini hiçe saydığı şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarının değerlendirilmediği belirtilmiştir.

3. Özel Dairenin; kadına kusur olarak yüklenen güven sarsıcı davranışa ilişkin olaydan sonra tarafların barışarak evlilik birliğini uzunca bir süre devam ettirdikleri dolayısıyla erkeğin, kadının bu davranışını affettiği, en azından hoşgörü ile karşılamış sayılması gerektiğinin kabulü, kadına yüklenen diğer kusurlu davranışlara ilişkin olarak da davalının soyut iddiaları ve tanıkların davalıdan aktardıkları beyanlar dışında dosyada bir delil bulunmadığı, gerçekleşen olaylara göre erkeğin eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğu, davacı kadının ise eşine hakaret ettiğinin anlaşıldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin kadına nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü ile kadın yararına TMK’nın 174. maddesinin 1 ve 2. fıkraları uyarınca maddi ve manevi tazminat şartlarının oluştuğu gerekçesiyle verdiği bozma kararı çoğunluk tarafından benimsenerek karar bozulmuştur.

4. Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.

5. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller, kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.

6. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı Kanun’un “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesinde “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe değerlendirebileceği” açıklanmıştır. Hâkimin; tanık beyanlarını hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde ifade edilmiştir.

7. HMK’nın 255. maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun  12.09.2012 tarihli ve 2012/2-387 E., 2012/551 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir. Aynı maddeyle; taraflardan her birinin, tanığın davada yararı olduğu, tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler bulunduğu gibi nedenlerle, tanığın doğruyu söylemediğini iddia ve ispat edebileceği düzenlenmiştir.

8. Yerel mahkemenin direnme kararında da tespit edildiği gibi; kadının eşine hakaret etmesi dışında evi ve eşiyle ilgilenmediği, evlilik sorumluluklarını yerine getirmediği, başına buyruk davranış biçimleri sergilediği, evli değil bekâr bir bayan gibi hareket ettiği, erkek arkadaşlarıyla eşinden habersiz içkili mekanlara gitti, içki içtiği, saat 03:00’e kadar eğlendiği, sabaha karşı eve geldiği şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarına dayanak olarak davacı kadının davalı tanıklarından Oktay’ın görgüye dayalı bilgisine göre “Funda’nın geç bir saatte arayarak dışarı çıkmak istediğini söylediği, ev arkadaşı olan ve yine tanık olarak dinlenen Bilal ile birlikte Funda’yı aldıkları, Cüneyt’in haberi olmadığını sonradan öğrendikleri, bunun üzerine davacının eşine mesaj atarak Funda’yı merak etmemesini kendileri ile birlikte olduğunu söyledikleri, alkol alınabilecek bir yere gittikleri, Funda’nın eşiyle tartıştığını anlattığı, saat sabah 03:00 sularında Funda’yı eve bıraktıklarını” beyan ettiği, bu beyanların aksine dosyada ciddi ve inandırıcı delil ve olayların bulunmadığı gibi kadın eşin aleyhine olan tanıkların doğruyu söylemediklerinin iddia ve ispat edilmediği anlaşılmaktadır.

9. Bu durumda; esasen, erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlara bakıldığında; kadının eşine hakareti, evi ve eşiyle ilgilenmemesi, evlilik sorumluluklarını yerine getirmemesi, başına buyruk davranış biçimleri sergilemesi, arkadaşı Nurdan ile gezerek evli değil bekâr bir bayan gibi hareket etmesi, amiri ile iş ilişkisini aşar derecede mesajlaşması, erkek arkadaşlarıyla eşinden habersiz içkili mekânlara gitmesi, burada içki içerek sabah saatlerinde eve dönmesi şeklinde gerçekleştirdiği kusurlu davranışların sonucudur.

10. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; tarafların birbirlerine karşı hakaret ettikleri, bunun dışında davacının evli bir kadına yakışmayan davranışlarından bir türlü vazgeçmediği, erkeğin ise evlilik süresince eşinin devam eden bu davranışları sonucunda eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı, dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eş ağır kusurlu olduğu, bu nedenle direnme kararı yerinde olup sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma düşüncesine katılamıyorum.

*Karar lexpera.com.tr adresinden alınmıştır.